İnsanın yaratıcılığı var olan şeyleri kullanıp buna düşünce gücünü ekleyerek yeni bir şeye dönüştürmektir. Yani insanın yaratıcılığında yoktan var edilen hiçbir şey yoktur, elimizde mevcut olanlarla mevcut olmayan şeyi oluşturma eylemidir diyebiliriz. Yaratıcı olmak ve yararlı şeyler üretmek istiyorsak günlük düşünce yaklaşımlarımızdan sıyrılmamız ve farklı bir düşünce tarzı geliştirmemiz gerekir. Yerleşmiş ve sıradan düşüncelerimizle yaratıcı olmayı, olanı yeni bir şeye dönüştürmeyi başaramayız. Yeni düşünceler fikirler üretebilmek sorgulamayı ve araştırmayı gerektirir. Düşüncelerimiz ezberleri bozan türde olmalı ve sorular sorup farkındalık yaratmalıdır.
Ancak zaman zaman yaratıcı meslek grubunda çalışan kişiler bir tıkanma, saplanma durumu yaşayabiliyorlar yada bunun korkusunu sıklıkla yaşayabiliyorlar. Bu nedenle yaratıcılıklarını geliştirmek ve canlı tutmak için çeşitli çözüm yolları arıyor veya geliştiriyorlar. Bu durumla ilgili yapılmış bir bilimsel deney var öncelikle onu anlatalım sonrasında da yaratıcılığımızı geliştirmek için neler yapabiliriz buna bakalım.
Einstellung effect adı verilen bir deneyde insanların problem çözmeye yaklaşımlarında ne kadar yaratıcı olup olmadıkları, önceki deneyimlerine bağlı kalıp kalmadıkları analiz edilmiş.
Einstellung, yeni problemleri çözerken önceki deneyimlerin olumsuz etkisi olduğunu söyler. Bir kişinin yeni bir problemi çözmek için daha uygun yöntemler olsa bile, önceki deneyimlerinin etkisi ile daha zor veya dolaylı yoldan çözmeye çalışır. Bu geçmiş deneyimlerin kişinin problem çözme ve yaratıcı zekasını olumsuz etkilediğini göstermektedir. Bu konuyu 1942 yılında Lunchins’in yaptığı “su kavanozları” deneyi açıklıyor. Kısaca deneydeki katılımcılara farklı ölçülerdeki su kavanozları verilerek belli bir miktardaki suyun ölçülmesi istenir. Karmaşık bir yolla herkes sonuca ulaşır. Katılımcılara ölçüler ve miktar değişikliği yapıldığında bu sefer sonuca ulaşmak çok basit olmasına rağmen birinci denemedeki karmaşık yolu kullanmaya çalışırlar. Bu durum eski deneyimlere olan takıntımızın göstergesidir. Deney sırasında zaman zaman Lunchins’in “Don’t be blind!” uyarısı ise olumlu sonuçlanmış, sonraki sorularda deneklerin yarısından fazlası basit çözüm yoluna yönelmiştir. Yani bu saplanma durumunu önlemek için yapılabilecek yöntemlerden birinin de bu konudaki gibi uyarı olduğu görünüyor. Öyleyse tasarımcıların bir tasarım sürecinde takılabileceklerinin bilincinde olmaları bu durumu engelleyebilir. Bilinçte sürekli bir tekrar ya da dışarıdan gelen uyaranlar bir farkındalık yaratacaktır.
Pek çok kişi modern dünyada yaratıcılığı doğuştan gelen bir yetenek gibi nitelendirse de aslında öğrenilen ve sonradan değiştirilip geliştirilebilen bir şeydir. Peki yaratıcılığı günlük hayatımızın bir parçası haline nasıl getiririz?
Bol Bol Karalamalar Yapın
Bildiğimiz telefonda konuşurken bir toplantı dinlerken vs. elimize gayri ihtiyari alıp yaptığımız karalamalardan bahsediyoruz. Ancak toplumda karalama yapmaya olan bakış açısı boşa vakit harcadığı, dikkat dağıttığı, saçma ve gereksiz olduğu yönünde. Yurt dışında bazı iş yerlerinde toplantı sırasında özellikle karalama yapmaları isteniyormuş çalışanların. The Doodle Revolution(karalama devrimi)’un yazarı Suni Brown, Henry Ford’dan Steve Jobs’a kadar olan en büyük düşünürlerden bazılarının yaratıcılığı arttırmak için karalama yöntemi kullandığını belirtiyor. ‘Karalama, hatırlama düzeyini artırabilir ve benzersiz nörolojik yolları harekete geçirerek yeni anlayışlara ve bilişsel atılımlara yol açabilir.’diyor. Ayrıca Ted Talks’a yaptığı konuşmada karalamayı yeniden tanımlıyor;’Karalama yapmak düşünmene yardımcı olmak için yapılan gayri ihtiyari çizgilerdir.’ Sözlü bir şey dinlerken şekiller çizerek ve karalama yaparak not alanlarda bilgiler daha çok aklında kalıyormuş.
İşte Sunni Brown’ın karalama hakkındaki Ted Talks konuşması;
Daha Önce Hiç Yapmadığınız Bir Şey Deneyeceğiniz Bir Kursa Kaydolun
Kendinizi günlük monoton olarak bulunduğunuz hayatın dışına ittiğinizde yaratıcılık ortaya çıkar. Yaratıcı düşünceleriniz gelişmeye fırsat bulur ve yeni şeyler öğrenirsiniz. Yeni bir dil öğrenmek, yeni bir alet kullanmak, seramik resim el işi vs. daha önce yapmadığınız her hangi bir hobi edinmek yaratıcılığınıza katkı sağlayacaktır.
Kendinize Özgür Olabileceğiniz Doğru Ortamlar Yaratın
Doğrusunu söylemek gerekirse herkes yaratıcı olabilir, yeni ve farklı bir şeyler üretebilir. Bunun için sadece doğru ortama, uyarıcılara ve desteğe ihtiyaç duyarsınız. Çocuklar kısmen yaratıcı bir enerji ile dolup taşıyorlar bunun sebebi eleştirilmekten doğru veya yanlış yapmaktan tedirgin olmuyorlar. Doğal olarak bu korkular nedeniyle yaptıkları yada yapacakları işte risk almayan yetişkinlerde başarısızlık oranları artıyor.
Bu nedenle Google, çalışanlarına plaj voleybolu oynayabilecekleri ve ücretsiz bira içebilecekleri eğlenceli aktiviteler sağlamak için elinden geleni yapıyor. Çalışanların yaratıcı hatta tuhaf fikirlerini bir ortamda yüksek sesle ifade edebilecekleri, kendilerini rahat hissedebilecekleri ortamlar geliştirmek çalışanların yaratıcıklarını destekliyor. Firmaların bu konuda alışılmadık fikirlerin paylaşılabileceği ve yaratıcıkla beslenen çalışanların kendilerini rahat hissedeceği aktiviteler yapması önemli. Eğer iş yerinde böyle bir ortamınız yoksa bunu kendiniz de sağlayabilirsiniz.
Yaratıcı Fikirler Geliştirmek İçin Her Zamanki Beyin Fırtınası Yöntemi Yerine Vücudunuzu Hareket Ettirin
İş yerinde veya ekip çalışmalarında yaratıcı fikirler geliştirmek için genellikle çalışanlar bir toplantı odasında toplanır ve brainstorming dediğimiz beyin fırtınası ile fikir geliştirme yöntemini kullanır. Bunun yerine farklı yöntemler deneyebilirsiniz. Bunun yerine siz bir yürüyüşe çıkarak ortamınızı değiştirip vücudunuzu hareket ettirerek çözmeniz gereken sorunu farklı bir ortamda düşünebilirsiniz. Tiyatro oyunlarında karakteri canlandırmak için farklı pozisyonlara girerler ve sürekli hareket ederler. Fiziksel hareketlerin yaratıcı dşünmede pozitif etkisi olduğu düşünülüyor.
Bir Eskiz Defteri Edinin
Boş zamanlarınızda telefonla uğraşmak yerine defterinize eskizler yapmak zamanınızı faydalı bir şekilde kullanmanın en eğlenceli yollarından biridir. Çantanıza kolayca sığabilecek bir defter alın ve kahvenizi beklerken yada bir yolculuk yaparken etrafınızda gördüğünüz yada hayal ettiğiniz şeyleri çizmeye başlayın.
İlk zamanlarda eskizleriniz çok kötü gelebilir ancak çizdikçe geliştiğini göreceksiniz. Zaten çizimleriniz iyi olup olmadığını değerlendirmeyi bırakın sadece o anın ve denemenin zevkini çıkarın.
Mikro Öyküler (flash fiction) Yazmayı Deneyin
Mikro öykü bir kaç cümle ile anlatılan öykü türüdür. Boyutunun aşırı kısa olması nedeniyle hayal gücünüzü zorlar. Bir kaç cümleye okuyucuyu bir çok farklı düşünceye itebilecek öyküler yazmayı deneyebilirsiniz. Birilerine göstermenize de gerek yok kendi hayal gücünüzü zorlayın yeter.
Mikro Öykü örneği;
‘Sevgilisini aldatan Nihal, ağlıyor çocuğun karşısında. Nihal bir hamamda keşfetti suyun kandırma kuvvetini. Zaten aşık olan, inanmaya hazırdır her zaman.’
-Ozan Çınar-
Bir Role Girmeyi Deneyin
Rol oynamak derken şunu kastediyoruz yani karşınızdaki kişinin, belki müşterinizin yerine kendinizi koyarak probleme veya içinde bulunduğunuz duruma o kişinin gözünden bakın, bu yeni çözüm yolları bulmanızı sağlayabilir. Çocukken oynadığınız oyunları hatırlayın, kimi zaman kötü adamlarla savaşan kahraman oldunuz kimi zaman evinizin bahçesinde araştırma yapan dedektif. Çocukluğunuzdaki oyunların gücünü yeniden keşfedin.
Günlük hayatınızda yapabileceğiniz çok basit hem eğlenceli hem de size farklı bir bakış açısı getirecek durumlardan sadece bir kaçı bunlar.. Siz siz olun hayal gücünüzü asla köreltmeyin, evinize her gün aynı yoldan gitmeyin, sürekli geçtiğiniz bir sokakta yeni şeyler keşfetmeye çalışın. Kendinize göre yaratıcılığınızı destekleyecek yeni formüller üretin ki her zaman dinç ve verimli hissedin 🙂